PROTOKOL DERGİSİ BAHAR YILDIRIM RÖPORTAJ
1. Bahar Yıldırım’ı nasıl tanımlayabilirsiniz? BY Protokol Dergisi okuyucuları için kendinizden bahsedebilir misiniz?
1981 yılında İstanbul’da doğdum, Mert ve Berk isimli ikiz çocuk annesiyim. 2000 yılında PERTEVNİYAL LİSESİ’ni bitirdikten sonra 2005’de İSTANBUL KÜLTÜR ÜNİVERSİTESİ / ENDÜSTRİ MÜHENDİSLİĞİ bölümünden 3.’lük derecesi ile mezun oldum. “Okul Hayatı Biter, Eğitim Hayatı Bitmez!” sloganını esas alarak hem mesleki hem kişisel gelişimim için eğitim almaya sürekli devam ediyorum.
EĞİTİM HAYATIMDA mesleki ve kişisel gelişimim için aşağıdaki uzmanlık sertifikalarımı aldım.
1-BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ’nden “Yönetim Kalitesi Geliştirme”,
2-YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ‘nden “Proje Yönetimi”,
3-İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ‘nden “Lojistik, Satınalma, Tedarik Zinciri Yönetimi”,
4-BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ‘nden ” Eğiticinin Eğitimi”,
5-ORTADOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ‘nden “Veri Madenciliği”,
6-BAŞKENT İLETİŞİM AKADEMİSİ‘nden “Diksiyon”, “Tiyatro”,
7-UNITED KINGDOM COACHING ACADEMY‘den “Temel Koçluk”, “NLP” …
İŞ HAYATIMDA ise farklı sektörlerde yaptığım projelerle dünya rekorlarına imza attım.
TEKSTİL SEKTÖRÜ‘nde dünyaca ünlü markalar ile çalıştım. COLINS-LOFT’da “Tedarik Zinciri Yöneticisi”, KOTON’da “Proje Yöneticisi” ve BEYMEN’de “Operasyonel Mükemmellik ve Süreç Geliştirme Müdürü” pozisyonlarında görev aldım. A’dan Z’ye tüm süreçler ile ilgili 100’e yakın proje yönettim. En son Beymen’de yönettiğim ASİSTANIM projesi ile “Dünya Perakende Ödülleri / En iyi Dijital Müşteri Deneyimi Girişimi” kategorisinde takım olarak DÜNYA 1’İNCİLİK ÖDÜLÜ alınmasına katkı sağladım.
EĞİTİM SEKTÖRÜ‘nde Türkiye’nin en doğusundan en batısına kadar toplam 50 üniversitede seminer verdim. Seminer verdiğim konular : “Tekstil ve Moda”, “Yönetimde Başarı”, “Endüstri 4.0”, “Veri Madenciliği”, “Dijital Pazarlama”, “Sürdürülebilirlik”, “Operasyonel Mükemmellik”, “Proje Yönetimi”, “Risk Yönetimi”, “Süreç Geliştirme”, “İnovasyon”, “Performans Yönetimi”, “Girişimcilik”, “Kişisel ve Mesleki Gelişim”, “Motivasyon”… Bu alanda da “En Çok Farklı Üniversitede Seminer Veren İş Kadını” kategorisinde bireysel olarak DÜNYA REKORU kırdım. Ayrıca, “www.baharyildirim.com.tr” web sitem üzerinden çeşitli ONLİNE EĞİTİM fırsatları sunuyorum.
MEDYA SEKTÖRÜ‘nde kısa bir süre için ACUN MEDYA’da “Süreç Geliştirme Müdürü” olarak görev yaptım. KÜLTÜR TV’de 6 ay boyunca canlı yayınlanan “MODERN HAYAT” tv programının moderatörlüğünü yaptım. BKM’de “ORHAN KİŞOT/DON KİŞOT” adlı tiyatro oyununda yer aldım. Çeşitli gazetelerde röportaj ve köşe yazılarım yayınlandı. ST ENDÜSTRİ RADYO’da “BAHAR’LA İŞ DÜNYASI” adlı sektörel ve ULUSAL RADYO’da “RADYOVİZYON” adlı kültür-sanat radyo programlarının yapımcılığını ve sunuculuğunu yapıyorum. Son olarak; “baharyildirimakademi” youtube kanalım üzerinden her hafta özel konu ve konuklarımla hem eğitici hem eğlendirici “BAHAR’LA KAMPUS HAYATI” programını sunuyorum.
DENETİM SEKTÖRÜ‘nde “Uluslararası Belgelendirme Kuruluşu” olan CARDCERT HOLDİNG’de “Lead Auditor / Baş Denetçi” olarak görev yapıyorum.
2. Siz tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz ve çalışmalarınızla vermek istediğiniz mesaj nedir?
Ben tarz olarak her zaman aslında özgün olmayı tercih ediyorum, yani o profil için bilinen ve beklenen kimlikteki biri gibi davranmayı, yine o kalıp için konulan kurallar çerçevesi içinde alışılagelmiş şekilde hareket etmeyi tercih etmiyorum. Ben aslında her kim olursak olalım karşı taraf ile aramıza duvar koymaya, üst perdeden konuşmaya ve hiyerarşi kurmaya karşıyım. Çocuklarımla çocuk, öğrencilerimle öğrenci oluyorum, mühendis kimliğimdeyken bile iş toplantılarını tıpkı bir tiyatro sahnesi gibi eğlenceli hale getirmeye çalışıyorum. Hayatı çoğumuzun yaptığı gibi şikayet ederek değil, keyifli hale getirerek yaşamayı seçiyorum. Bu bakış açısıyla, eğitimlerimde de amacım ilk olarak tarzımla karşı tarafta hayranlık uyandırmak, çünkü ancak bu şekilde bir insan üzerinde etki yaratabilirsiniz ve aktarmak istediklerinizle gerçekten akıllarda iz bırakabilirsiniz. Bunun içinde kaliteli bir duruşa, samimi bir usluba, yüksek bir enerjiye sahip olmanız ve ne anlatıyorsanız anlatın yalın bir dilde, sıcak bir iletişim kurarak anlatmanız gerekiyor. Vermek istediğim mesajların en başında ise, işte bu tarzımla aslında kadının gücünü tüm dünyaya göstermek istiyorum.
3. Kadınlara girişimcilik konusunda önerileriniz var mı? Girişimci olmadan önce ve sonrasında kadınlarımıza tavsiyeniz ne olur?
Öncelikle şunu belirtmek isterimki KADIN olmak zor, GÜÇLÜ BİR KADIN olmak daha da zor. Bu zorluğun üstesinden de ancak kendimize olan güvenimizle ve yapacağımız işe olan inancımızla gelebiliriz. Bu da yine öncelikle kendimizi tanımak ve hedefimizi doğru tanımlamakla ilgili… Sonrasında yoldaki engelleri aşarak hedefimize en kısa yoldan ulaşmak ise; fırsatları doğru değerlendirmek, geçmişten edindiğimiz tecrübelerden faydalanmak, geleceği öngörebilmek, yaratıcı gücümüzle farklılık yaratarak farkındalık oluşturmak, yaptığımız işe odaklanmak, hata yapmaktan korkmamak, her başarısızlıkta pes etmemek, sabır göstermek, kendi motivasyonumuzu kendimizin sağlaması ile mümkün olabiliyor. Ve sonunda başarı zaten kaçınılmaz hale geliyor…
Tabii bunlar girişimci olmak isteyen güçlü kadınlarda olması gereken temel özellikler ancak kendimize “Ben nasıl başarılı bir girişimci olurum ?” sorusunu sormadan önce “Ben neden girişimci olmak istiyorum?” sorusunu sormalıyız ve buna karar vermeliyiz… Ben de girişimci bir iş kadınıyım ve beni bu noktaya önce hayallerim sonra bu doğrultuda ki tercihlerim getirdi. O yüzden daha ne yapmak istediğini ve ne kadar yapmak istediğini bilmeyen birisine “girişimcilik” tavsiye edilecek bir şey değildir. Her şeyin başında inançlı olmak, sabırlı olmak ve çok istemek gerekiyor. Zaten o zaman yoldaki engelleri daha rahat aşabiliyorsun. GİRİŞİMCİLİK ve KADIN konusunu biraraya getirirsek işler tabii biraz daha zor hale gelebiliyor çünkü maalesef keyfinizi kaçıran durumlarla karşılaşabiliyorsunuz ama doğru bir duruş, uslup ve tavır en buyuk koruyucunuz oluyor. Şunu da eklemek istiyorum ki; ben her zaman herseyın önünde GÜÇLÜ BİR KADIN olmak için mücadele veriyorum cunku tum kadınlarımıza bu duruşu yakıştırıyorum. Ve girişimcilik adına yaptığım ne varsa önce topluma fayda sağlamak sonra kazanç sağlamak için yapıyorum. Herşeyden önce kendime güveniyorum ve kadının gücünü tüm dünyaya göstermek istiyorum.
Son olarak ta kadınlarımıza nacizane tavsiyem şudur ki; koca bir ömrü sadece bir erkegın gölgesinde yasayarak veya birileri tarafından sahiplenilmeyi bekleyerek geçirmeyin. Bu kadınıı acizleştirir. Başkalarının hayatında figüran olmak yerine kendi hayatınızda başrol olun. Sürekli toplum tarafından onaylanma içgüdüsünden uzaklaşıp kendi kurallarınızla daha cesur bir şekilde bu hayatı yaşayın ve bundan da korkmayın. Çünkü korkularınızdan kurtulursanız ancak özgürleşirsiniz, özgürleşirsiniz de işte o zaman mutlu, başarılı ve güçlü olursunuz. Kolaya kaçarak birilerinin sizin hayatınızı yönetmesine izin vermeyin, KENDİ HAYATINIZIN PATRONU SİZ OLUN…
4. Corona salgını ile yaşanan süreçte çoğumuz olumsuz yönde etkilendi… İşlerimiz durdu, evde kalarak işlerimizi, çalışanlarımızı yönetmeye çalıştık. Bu süreçte dijital dünyanın farkına vardık. Bu durumun ardından neler yaparak yeniden eski sistemimizi ya da yeni sisteme adapte olabiliriz?
Ben uzun yıllar kurumsal firmalarda PROJE YÖNETİCİLİĞİ yaptım, ve öğrendimki dünyanın en iyi projesinide yapsanız eğer RİSK YÖNETİMİ ni yapmamışsanız o başarılı sandığımız proje birden bire elinizde patlayabilir. Şimdi bu bakış açısıyla baktığımızda aslında hayatımızda bir PROJE ve iyi bir şekilde planlamamız ve bu planlamayı yaparken karşımıza çıkabilecek riskleri öngörmemiz gerekiyor. Yani hayatımızı ve işimizi planlarken en iyi senaryoya göre değil her zaman en kötü senaryo üzerinden aksiyonlarımızı oluşturmalıyız ve olası kötü durumlarda hızlıca etkiye tepki gösterebilir hale gelmeliyiz.
KORONA ise öngörülemeyen bir riskti ve kimse iş planına bunu dahil etmemişti oyuzden bir çok kişi ve kurum karşılaşılan bu durumda anlık refleks gösteremedi. Refleks gösterenler ise içinde bulunduğumuz dijital dönüşüm sürecinde teknolojik alt yapılarını önceden kurmuş olanlar oldu. KORONA’nın birçok götürüsü oldu ama getirilerinden biride dijital dönüşüm sürecini hızlandırmak oldu. Eski sistemler ile zaten ilerleyemezsiniz , değişime ayak uyduramayan herkes zaten yok olmaya mahkum, varlığımızı korumak rakiplerin önüne geçmek için için teknolojik dönüşüme adapte olmak, bütün süreçlerimizi ve sistemlerimizi buna göre kurmak zorundayız. Nitekimde gördük ki bu süreçten işini teknoloji ile yönetenler en az zararla çıktı ve hatta krizi fırsata çevirenler bile oldu.
5. Salgın süreci yavaş yavaş normalleşme ile devam ediyor. Dijital çağın gençleriyle yeni bir yol haritası çiziliyor sanki… Gençlerimize önerileriniz ne olabilir?
Teknolojinin yararları olduğu gibi aslında madalyonun öteki yüzüne bakacak olursak zararlarıda var. Örneğin; işsizlik oranının artması, insan ilişkilerinin zayıflaması, sanal mutluluk ile oluşan kişilik bozuklukları, kişisel mahremiyetimizin gözetim altında olması, siber tehditler, insan anatomisinin değişime uğraması gibi daha birçok şey söylenebilir. Bunlardan en önemlisi aslında insanı değerlerimizi kaybetmek ve giderek sadece iş odaklı robatlara dönüşmemiz.
Oyuzden gençlere öncelikle tavsiyem sadece mesleki gelişim ile ilgili değil, KİŞİSEL GELİŞİM ile ilgili de kendilerine yatırım yapmaları ve önce insan olduklarını unutmamaları olur. Bunun içinde mutlaka manevi açıdan kendilerini iyi hissedecekleri, gönüllülük esasına dayalı, sırf yapmak zorunda oldukları için değil gerçekten yapmak istedikleri için sevdikleri işlere vakıt ayırmaları, hayatı ıskalamamalarını tavsiye ederim. Farkında mısınız sistem bizi köleleştiriyor ve sadece kendimizi düşünen ben merkezli insanlar oluyoruz. En iyi okulu ben bitireyim, en iyi işe ben gireyim, en çok parayı ben kazanayım, en iyi evde ben oturayım, en iyi arabayı ben kullanayım, en ıyı evlılıgı ben yapayım gibi sonu olmayan istek ve arzuların içinde bi yandan da zamanla yarışırken gerçekten mutluluğu formülize etmeye çalışıyoruz. Asıl gerçek mutluluk kendinden başkasına hiçbir çıkarın olmadan fayda sağlamak ve başkalarının mutluluğuna sebep olmaktan geçiyor. Yani özetle önce insan olduğumuzu unutmayalım, kendımızden başkalarınıda düşünebilen duyarlı bireyler olalım, menfaatlerimiz uğruna değer yargılarımızdan ödün verip kendimize olan öz saygımızı asla kaybetmeyelim. İşte asıl ozaman kazanırız ve ne yaparsak yapalım, nasıl yaparsak yapalım içinde samimiyet, güven ve sevgi olduğu sürece çizilen yol haritası bizi başarıya götürecektir.
6. Bilgi çağını yaşadığımız bu dönemde teknoloji sayesinde bilgiye erişebilmek artık çok daha kolaydır. Bu süreçte doğru bildiğimiz ama yanlış tespitler de oldukça fazla olarak karşımıza çıkmaktadır. Doğruyu, doğru olanı nasıl bulabiliriz?
Evet, teknolojinin en büyük faydası hertürlü bilgiye anında bir tuşla erişebilmek oldu. Bunun sağladığı avantaj kadar paralelinde yol açtığı dezavantajlarda oldu. Öncelikle “emek harcanmayan hiçbirşeyin değeri olmaz” sözünden yola çıkarak elimizdeki hazinenin kıymetini bildiğimizi düşünmüyorum. Daha çok araştırma fırsatımız ve bilgi edinme şansımız varken, daha çok okuyup öğrenmemiz gerekirken; hiç okumayan, araştırmayan, hazıra alışan bu yüzden önümüze çıkan her bilgiyi doğru varsayan bir hale dönüştük. Eskiden kütüphanelerde günlerce haftalarca yoğun çalışmalar sonunca elde ettiğimiz bilgi şimdi zaten elimizin altında diyerek ilgimiz ve bilgimiz azaldı…
Aynı zamanda, bir konu hakkında çok fazla ve farklı bilgi olması hangisinin doğru hangisinin yanlış olduğu noktasında bilgi güvenirliliğini de azalttı. Yani bir taraftan internet tamamen bir bilgi çöplüğüne dönüştü. Bu noktada da bu çöplük içinde hazineyi bulmak önem kazandı… Bu yüzden ancak doğru kaynaklardan edindiğimiz bilginin doğruluğuna güvenebiliriz, bunu da tembelliği bırakıp doğru kaynakları araştırarak ulaşabiliriz. Kaynağı belli olmayan doğru bilgi bile olsa, içinde şüphe barındırdığı için doğru kabul edilemez. Yani hem çamurlu yolda yürüyerek hem de eve temiz ayakkabılarla gitmeyi bekleyemeyeceğimiz gibi….
7. Algı yönetimi… Kurumsal algı yönetim, “kurumsal kimlik”, “kurumsal itibar” ve “kurumsal imaj” nasıl kazanılır? Nasıl devamlılığı sağlanır?
Bilgi çağını yaşadığımız bu dönemde teknoloji sayesinde bilgiye erişebilmek artık çok daha kolay, asıl zor olan ise her an bilgi bombardımanın ortasında kaldığımız bu koşullarda edindiğimiz çeşitli bilgileri belli filtrelerden geçirerek anlamlı sonuçlar üretebilmektir ve bu sonuçlar kişinin duygusal-zihinsel becerilerine göre değişir. Beynimiz bu bilgilerden bir çıkarım elde etmeye çalışırken, aslında o konu hakkında genel bir fikre sahip olmamızı sağlar. Yani, bilgiden fikir doğar, eğer bilgimiz olmadığı halde fikrimiz varsa bu durum bizde yaratılması istenen “ALGI” nedeniyle olmuştur. İşte arka planda herhangi bir bilgi birikimine dayanmadan farklı nedenlerle zihine fikir yerleştirmenin bir diğer adı da “ALGI YÖNETİMİ”dir. Bu nedenle, algı kelimesini gerçek dünya ile zihinde oluşturulan dünya arasındaki fark olarak ta tanımlayabiliriz. Hatta algı dünyası her zaman gerçek dünyanın önüne geçmiştir.
Bu metod, piramidin üstünde yer alanların piramidin altında yer alanları istedikleri yöne çekebilmeleri ve istedikleri şekilde yönetebilmeleri için tercih edilir. Aslında, toplumda etki altında bırakılmak istenen gruplar için uygulanan bir yönetim biçimidir. Ayrıca, kurumsal iş hayatında da şirket içi taht oyunlarında ve güç savaşlarında kullanılan en etkili silahtır. Bu yaklaşım şirket içi hiyerarşik yapı içerisinde sadece çalışanlar için değil, günümüz rekabet ortamında hedef müşteriler üzerinde etki yaratmak için de kullanılır. Burada şirketlerin amaçları varlıklarını devam ettirebilmek için sundukları ürün ve hizmet hakkında toplumda pozitif bir fikir oluşmasını sağlamaktır, bu aynı zamanda kurumun marka değerini artırmak için yapılan bir satış stratejisidir.
“KURUMSAL ALGI YÖNETİMİ” ise “kurumsal kimlik”, “kurumsal itibar” ve “kurumsal imaj” oluşturma çalışmalarını içerir. Algı yönetimini oluşturan temel taşlar ise; “stratejik hedefin belirlenmesi”, “algı yöntemine karar verilmesi” ve “hedef grubun seçilmesi”dir. Hedef grupta yer alan kişilerin olaylara eğilimleri ve vereceği olası tepkiler ise öngörülmelidir. Buna yönelik alınacak aksiyonların, kalıcı etki bırakması için ise karşı tarafın tüm duyu organlarına hitap edecek şekilde tasarlanması önemlidir. Medyada çıkan haberler ve internetteki paylaşımlar algının en hızlı yayılmasını sağlayacak olan araçlardır ve kitleler üzerinde belli bir görüşün istenildiği gibi şekillendirilebilmesi için en çok bu iletişim kanalları kullanılmaktadır.
Son olarak ise, algı yönetimi ile ilgili sevdiğim bir kaç sözü paylaşmak isterim…
“Yanlışı doğru, siyahı ak, çirkini güzel gösterme sanatıdır.”ve “Algı, bir başkasının sizin nasıl düşüneceğinizi kendi istediği gibi yönlendirmesidir.”
8. Pandemi sonrası bir tatil seçimi yaptınız mı? En çok nereye tatile gitmek istersiniz?
Tatil kavramı benim için yıl boyunca yaptığım çalışmaların bir karşılığı olarak kendime verdiğim bir ödüldür. Bu yüzden her yıl mutlaka yurtiçi ve yurtdışı tatillerimi hiç ihmal etmem ve kısa sürelide olsa vakit ayırırım çünkü geçmişteki yorgunluğunu atmak ve gelecekteki çalışma dönemine hazırlanmak için derin bir nefes aldığım, kendimi yenilediğim bir moladır. Ancak bu yıl geçen yıllardan daha farklı olmuş olsada tatil yine planlarımın arasında olacak, tabiki kalabalık olmayan ve temiz bir yer olmasına daha çok dikkat ederek…
Tatil seçimlerimde genellikle farklı yerlere seyahet etmeyi tercih ederim. Çünkü farklı kültürleri, farklı mutfakları, farklı insanlarla tanışmayı çok severim. Bilmediğiniz bir şehirde, bilmediğiniz sokaklarda keşife çıkmak kadar huzur verici başka bir şey daha yok. Bu yüzden önce yaşadığım ülkemin her toprağını karış karış gezdim sonra da Avrupa, Asya ve Afrika’da çeşitli ülkelere gittim. Şimdi sıra “Amerikan Rüyası”nda… Zaten “Türkiye Gezginler Kulubü Derneği”ne de üyeyim.
Bu arada küçük kaçamaklarım haricinde BALIKESİR AKÇAY’da ailecek her yıl gittiğimiz bir yazlığımız da var. Küçük bir bahçe içinde, denizin kokusunu içimize çektiğimiz, bize huzur veren bir yer…. Dünya’da oksijen oranı en yüksek olan yerlerden biri olan Kaz Dağları’ndaki havayı içimize soluyoruz… Bu belde bizim mutlu olduğumuz 2. yuvamız gibi…
9. Bahar Yıldırım’ın 1 günde neler yapar ve sosyal medyada neyi takip eder? Kişisel ritüelleriniz var mı? Biraz anlatabilir misiniz?
Ben herşeyden önce bekar bir anneyim. 7 yaşında ikiz oğullarım var. Mert’im ve Berk’im hayatımın 1. önceliği ve sonrasında da annem… Biz hep birlikte yaşıyoruz. Aileme artık daha çok zaman ayırmaya çalışıyorum, artık diyorum çünkü babamı 2.yıl önce kaybettim ve kaybetmeden önce zaten ailem herzaman yanımda düşüncesiyle işlerim dolayısıyla bazen ihmal edebiliyordum. Bu acı tecrübe bu hayatta başarılı olmanın sadece iş başarısı ile olmadığını, iş ve özel hayatınız arasındaki dengeyi iyi kurabilmek olduğu gerçeğini bana öğretti. İşte bu vesileyle gençlere yoğun tempoları arasında kendilerine ve ailelerine zaman ayırmalarını önemle tavsiye ediyorum. Ama dediğim gibi buradaki “sihirli kelime” DENGE !
Aynı zamanda kendinizi mutlu etmeyide ihmal etmemeniz ve kendinizede vakit ayırmanız gerekiyor. Bunun için mutlaka hobileriniz olmalı. Benim hobilerimin arasında tüplü dalış yapmak, yağlı boya resim yapmak, seyahat etmek ve kişisel gelişim kitapları okumak en başta geliyor… Arkadaşlarıma vakit ayırmayı ve yeni insanlarla tanışmayı da çok seviyorum. Aynı zamanda gönüllü yaptığım birçok şeyde var, huzur evinde yaşlılarla sohbet etmek, arkadaşlarımla yer aldığım tiyatro oyununda prova yapmak keyif aldığım şeyler arasında yer alıyor. Ayrıca, mezun olduğum “Pertevniyal Lisesinden Yetişenler Derneği”nde de aktif olarak rol alıyorum.
Tabii tüm bunları yaparken yaptıklarımızı sosyal medyada paylaşmakta ritüellerimiz arasına girdi artık… Ben sosyal medyayı hem gündemi takip etmek amacıyla hemde kendi hesaplarım üzerinden doğru mesajlar vererek gençlere örnek olması açısından kullanıyorum. Sosyal medya sizin aslında bir kartvizitiniz oluyor, doğru paylaşımlar ve yaptığınız yorumlar herşey kimliğinizi yansıtıyor. Bu anlamda bu gücü doğru kullanmakta önem kazanıyor….